GİRİŞ Dünyada ve ülkemizde tüketim faaliyetlerinin, üretim ilişkilerinin bir sonucu olması ile genel ekonomik faaliyetlerin sonuçlarının üretim/tüketim ilişkisini belirlemesi açısından oldukça önemlidir. Bu nedenle de genel olarak ekonomik faaliyetlerin sonuçlarına bakmadan, üretim tüketim ilişki sürecini ve yaşanan tüketici sorunlarını değerlendirmenin yeterli olmayacağı da açıktır. Ülkemizin ekonomik faaliyetlerine ilişkin açıklanan Türkiye İstatistik Kurumu ile Gümrük ve Ticaret Bakanlığı işbirliğiyle oluşturulan dış ticaret verilerine göre; 2011 yılı Aralık ayında 6.57 milyar dolarla piyasa beklentisinin üzerine çıkan cari açık 2011 yılını rekorla kapatmış, 2010 yılında 46 milyar 643 milyon dolar düzeyinde gerçekleşen cari açığın, 2011 yılında öngörülen 71,7 milyar dolarlık hedef aşılarak, yüzde 65,3 artışla, 77 milyar 89 milyon dolar olmuştur. Merkez Bankasının Türkiye'nin cari işlemler açığına ilişkin bir diğer çalışmasında ise gerçekleşen cari açığın milli gelire oranı ise yüzde 10'a yaklaştığı tespit edilmiştir. 2011 Yılı Hak Arama Sürecinde Yaşanan Tüketici Sorunlarına baktığımızda, geçmiş yıllarda olduğu gibi, 2011 yılında da ülkemizde hak ihlallerinin boyut kazanarak devam etmesi hak arama mücadelesinde daha etkili ve yoğun emek harcamayı zorunlu ve gerekli kılmaktadır. Üyesi olan tüketici örgütlerinin uzun soluklu mücadele deneyimleri ışığında çalışmalar yürüten Tüketici Örgütleri Federasyonunun (TÖF) hak arama mücadelesinin öncü gücü olarak. Ülkemizde tüketici haklarının geliştirilmesinde, Yasaya ve hukuka karşı uygulamaların ortadan kaldırılmasında, Tüketici yurttaşların mağduriyetlerinin önlenmesinde, Tüketici bilincinin gelişmesinde, Toplumsal hak arama kültürünün oluşumu ve gelişiminde üstlendiği görev ve sorumluluklarının bilincindedir. Tüketicinin temel ihtiyaçlarına bir yıldan daha az bir zamanda, başta benzin ve diğer akaryakıt ürünleri olmak üzere yüksek oranlarda ve sık sık ZAM yapan kamu kuruluşları ile adil vergi toplamak yerine, dolaylı vergiler ve tüketim maddelerine yapılan yüksek oranlı zamlarla yükü tüketici yurttaşa yükleyen kamu otoritesinin uygulamalarıyla, Telekomünikasyon. Bankacılık, Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (GDO), Gıda, Sigortacılık, Turizm ve diğer sektörlerde yaşanan, ayıplı mal ve hizmetler, haksız sözleşme şartları, satış sonrası hizmetlere ilişkin haksız, yasa hukuk tanımaz uygulamalar devam etmektedir. 2011 yılında da bankacılık sektörünün yasaya ve hukuka aykırı haksız uygulamalarına baktığımızda; *Mobil elemanlar yoluyla ve stantlarda rastgele kredi kartı dağıtılmaya devam edilmesi, *Kredi ve kredi kartı sözleşmesinin bir nüshasını tüketiciye verilmemesi, *Dağıtılan kartların limitlerinin kişinin gelirine göre belirlenmemesi, *Kullanımdaki kredi kartlarının tek limit yerine “tuşa bas artıralım” denilerek keyfi uygulamalarla kişinin her kartına ayrı limitler tanınması, *Asgari ödemesini yapan ya da temerrüde düşen kredi kartlarına bileşik faiz uygulanması, *Ortak ATM den para çekilmesi ile hesap görüntülenmesinden ücret alınması, *Havale ya da EFT yapan tüketiciden yüksek tutarlarda masraf alınması, * kredi kartından ücret/aidat, Cari hesaplardan hesap işletim ücreti alınması, *Kredi kartı aidatının iade edilmesi yönünde verilen yargı kararlarına tepki olarak kredi kartını kullanıma kapatılması, * Sicil affı kanununu uygulamayan, yasa hukuk tanımayan uygulamalar, *Konut başta olmak üzere, alınan tüketici kredilerinde bilgi ve onay dışında sigorta yapılması, *Yapılan alışverişlerde kredi kartından yasaya aykırı olarak komisyon alınması, *Konut kredilerinin (Mortgage) erken kapatılmasında ceza uygulanması, * Tüm bu aykırı uygulamalara karşı kamu otoritesi olan MB ve BDDK nın görevlerini yapmaması, 2011 yılında da Bankacılık sektöründe, tüketici yurttaşların mağduriyetine yol açan sorunlar olarak yoğun biçimde ön plana çıktığını görebiliyoruz. Tüm bu haksız, yasa hukuk tanımaz uygulamalara, mal ve hizmet piyasalarında tüketicilere yönelik olumsuzluk yaratan girişimlere karşı olduğu gibi bankacılık sektörün haksız uygulamalarına karşı hak hukuk mücadelesi verilmeye devam edilmektedir!... Mal ve hizmet piyasalarının duruşu, Kanun gereği ortak sorumluluklarından hareketle, tüketici memnuniyetini ilke edinerek ve sorumlu davranarak çözüme yönelmeleri öncelikli olmalıdır.
Genel olarak yürürlüğe girdiği Eylül/1995 yılından bu yana Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanunun işleyişinde ve tüketicilerin yaşadıkları uyuşmazlıklardan kaynaklı sorunlara ilişkin geçen 16 yıllık süreçte gelinen noktaya baktığımızda gelişmelerin olması gereken noktada olmadığı açıktır. Kamu otoritesi, Anayasanın 172. maddesi ile Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanunun amaç maddesinde belirtilen gönüllü tüketici örgütlenmelerinin desteklenmesine yönelik sorumluluklarını ve görevlerini yerine getirmemişlerdir. Dün sanayi ve ticaret kesiminin çalışmalarına ilişkin gerekli düzenlemeleri yapmak, faaliyetlerinin sürdürülmesine ilişkin önlemleri almak, gerekli kolaylıkları sağlamak gibi görevleri olan Sanayi ve Ticaret Bakanlığının, bugün ise Gümrük ve Ticaret Bakanlığının Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun kapsamında, kanunun uygulanmasında tüketiciyi korumakla yetkili kılınması başlangıçtan günümüze adil, gerçekçi ve objektif bir yaklaşım bir uygulama olmadığı gerçeği bugün bir kez daha ortaya çıkmıştır. Özellikle de tüketici ile ilgili bakanlığın bölünmesi tüketici haklarının gelişim sürecini olumsuz etkilemiş bu nedenle de mal ve hizmet piyasalarının haksız ve hukuksuz uygulamaları hissedilir ölçekte artmıştır. Bu durumda gerek mevzuat, gerekse uygulamalara yönelik tüketici ihtiyaçlarını artırmış ve bu ihtiyaçlara yönelik politikaların oluşturulması ile önlemlerin alınmasını zorunlu kılmaktadır. Bu nedenlerle de, Almanya Federal Tüketici Bakanlığı örneğinde olduğu gibi, ülkemizde de tüketicinin korunması konusuna objektif bir bakış açısıyla yaklaşılarak, konunun özü gereği ülke gerçekleri ile tüketici ihtiyaçlarını öncelikli olarak tespit edecek, tüketicinin haklarına ilişkin düzenlemeleri gerçek anlamda somut bir biçimde yapacak ve yürütecek bir idari yapının kurulması ve bu idari yapının da nihai olarak TÜKETİCİ BAKANLIĞI kurulması gerekliliği vardır. Bu sürecin sağlıklı işleyebilmesi için de konuyla ilgili yeniden yapılandırma süreci yaşama geçirilmeli ve zaman geçirilmeden gerekli yasal düzenlemeler yapılarak T.C Başbakanına bağlı “TÜKETİCİ MÜSTEŞARLIĞI” kurulması öncelikli olarak kamu otoritesinin önünde görev olarak durmaktadır. TÖF olarak, ülkemizde yaşanan haksızlık, hukuksuzluk ve hak ihlalleri nedeniyle, bankacılık sektörüne ilişkin hazırladığımız 2011 yılı raporumuz aşağıdadır/ektedir. Fuat Engin Genel Başkan
BANKALAR Kredi Kartlarında ve Tüketici Kredilerinde Sorun üretmeye Devam Ediyor! Ağırlıklı olarak, tüketici kredileri ve kredi kartlarının işleyişinden ve kullanımından kaynaklanan sorunlar, yıllardır tüketici yurttaşlar açısından ekonomik yıkımlara, psikolojik bunalımlara, ailelerin dağılmasına ve intiharlara neden olmuştur/olmaktadır. Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü tarafından Türkiye genelinde 2000 yılından sonra artış gösteren boşanmaların nedenini bulmak amacıyla yapılan araştırmada, boşanan 10 çiften 7'sinin evliliği kredi kartı borcu yüzünden yıkıldığı ortaya çıkmıştır. 2011 yılında kredi kartlarında yaşanan sorunların artış hızında azalma olduğu ifade edilse de, bu yaklaşım gerçeği yansıtmadığı gibi, icra takibi oranı ve asgari ödemesini yaparak yaşamını sürdürmeye çalışan kredi kartı sayısının artmasından kaynaklı mağduriyetlerin neden olduğu, suç işleme, banka soygunu, rehin almalar, cinnet geçirme ve intiharlara her geçen gün daha fazla sayıda tanık olmaktayız. Şöyle bir hafızalarımızı yokladığımızda 5464 sayılı Banka Kartları ve Kredi Kartları kanununun 48. Maddesinde belirtilen “yönetmeliklerin bir yıl içerisinde yürürlüğe konulacağı...” hükmüne karşın, BDDK tarafından bu konudaki düzenleme zamanında yapılmadığı, gibi, 2011 yılı içerisinde Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) tarafından yeni bir uygulamaya başlanıyormuş gibi gösterilen kredi kartlarında tek limit uygulanması, 15 Mart 2006 tarihinde yürürlüğe giren Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanununun 9. Maddesi ile hüküm altına alınmış, ancak bugüne kadar birçok mevzuatta olduğu gibi BDDK desteği ile bankalar tarafından uygulanmadığı ortaya çıkmıştır. Ayrıca, Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçının, Politika yapıcıları olarak BDDK ve Merkez Bankası'nın bankacılık sektörüne dönük sürekli çalışmalar yürüttüğü açıklamasının devamında, "Bankacılık için çok yoğun çaba var. Bu çalışmaların ufak kısmı kamuoyuna yansıyor. Finansal İstikrar Komitesi oluşturuldu. Finansal istikrar gözetim ve denetim yapanlar yapısal reformlar üzerinde çalışıyorlar. Zamanı geldiğinde önemli adımlar atılacak. Kredi kartlarında tek limit ve puanlama sistemi için ciddi bir alt yapı gerekmekte, çalışma gelecek yıl olacak," yaklaşımı ile, BDDK başkanının, “kredi kartlarında tek limit uygulaması ile ilgili düzenleme yapılacağı konusun da, “Bir insanın geliri ne kadarsa gelirinin 3-4 katı bir limiti olsun. O limitte ister 10-20 kart, isterse bir kartı olsun. Şimdi sorun şu: Vatandaşın geliri 2 bin lira, cebinde 5 bin lira limitli 3-4 kart var. Tek limit uygulamasını yapabilecek sisteme sahibiz. Buradan yola çıkarak bu sistemi biz kurgulayabiliriz, bunun için kanun değişmesi gerekiyor. Bu sistemi bankalar pek istemiyor, yapacak bir şey yok, ama bence tek limit hayırlı bir iş olur." İfadeleri de, uygulamada bilgilerin tüketiciden nasıl gizlendiği ile yasa hükümlerinin kamu otoritesi eliyle nasılda yok sayıldığının, görmezden gelindiğinin somut kanıtı olmuştur. BDDK Başkanı Bilgin’in , "Kredi kartının teminat sorunu var. Kredi kartı riskli bir enstrüman, Banka için kredi kartını düzenli ödeyen bir müşteri iyi bir müşteri değil. Bankalar kredi kartı borcunu düzenli ödeyen vatandaştan hiçbir şey kazanmıyor. Kredi kartının basımından dağıtımına çok fazla maliyeti var. Türkiye'deki herkes kredi kartını düzenli ödesin, bankalar bir ay sonra kredi kartını iptal eder. Bankalar kazanamadığı bir işi niye yapsın? Batık oranı yaklaşık 2 milyon kişi. Bankalar bu 2 milyon kişinin riskini bize yıkmış durumda. Kredi kartının faizini batık oranına göre belirliyorlar. Riskli bir enstrüman olduğu için faizleri haklı olarak bu orana göre belirliyorlar." İfadeleri bankaların yasaya ve hukuka aykırı uygulamalarında BDDK nın rolünü ve tüketiciye bakışını oldukça iyi açıklıyor.
2003-2006-2009 yıllarında 3 kez yapılan kredi kartı borcunun yeniden yapılandırma uygulamalarıyla, yasaya ve hukuka aykırı ihlal ve istismarlar nedeniyle çözüm üretilememiştir. Açıklanan verilere göre, Türkiye'de 2011 yılı sonu itibariyle, 43.518.000 kişinin, bir başka değerlendirme ile nüfusun yüzde 56,3’ünün bankalara borçlu olduğu ortaya çıkmıştır. Bu durum da gösteriyor ki, yüksek faizlerle borç batağının içinde olan tüketiciler bu yılda da kazandığını bankalara ödemeye devam edeceklerdir. BKM 2011 yılı verilerine göre, bankaların kredi kartı müşterisi sayısı 2010 yılında, 27 milyon 787 bin kişi iken, 2011 yılında 32 milyon 275 bin kişiye ulaşmış olup, Türkiye'deki kredi kartı sayısı 51 milyon 360 bin 809 adet, banka kartı sayısı 81 milyon 879 bin 926 adet, ATM sayısı 32 bin 462 adet, POS sayısı ise 1 milyon 976 bin 843 adet olmuştur. Yapılan bir araştırmaya göre, 2011 yılında Türkiye'de yapılan Harcamalarının yüzde 43'ünü kredi kartıyla yapılmış, işlem başına ortalama 171 lira harcanmıştır. Kredi kartı ve banka kartını birlikte kullanan tüketicilerin oranı ise yüzde 36 olmuştur. Araştırmanın sonuçlarına göre, bir kredi kartı ortalama olarak haftada 1-2 kez, bir ayda ise 8 kez kullanıldığı, bu sürede kadınların ortalama 7 kez, erkeklerin ise 9 kez kullandığı ortaya çıkmıştır. Ayrıca, internet üzerinden gerçekleştirilen alışverişlerde Kredi kartının yüzde 36 oranında kullanıldığı, kredi kartı yanlarında olmadığında ne hissettikleri sorulan katılımcıların yüzde 47'si kendilerini kısıtlanmış ve güvensiz hissettiklerini belirtirken, kredi kartı geçmeyen mağazalara yönelik tüketicinin yüzde 62'lik kesimi beğendikleri ürünü satın almaktan vazgeçtikleri yönünde yaklaşım sergiledikleri, Kredi kartı ile günlük olarak hangi eşyayı almak istedikleri sorulan tüketicilerin yüzde 66'sı cep telefonu yanıtını vermiştir. Tüketici sayesinde bankalar yine ülkenin en karlı kuruluşlarıdır. Kredi kartı ve banka kartlarıyla 2011 yılında yaklaşık 546 milyar liralık harcama yapılmış, Dolar bazında 314 milyar dolara ulaşan bu harcama tutarı ile, Yunanistan ekonomisinden daha büyük bir hacme ulaşılmıştır. BDDK tarafından yayınlanan ‘2011 Yılı Ekonomik Görünüm Raporu’na göre, bankacılık sektörünün 2011 yılı karlılığında gerileme olmuş ve bankaların yılı 19,8 milyar TL kârla kapattığı belirtilmiştir. Özel bankaların net dönem kârı yüzde 10.6 oranında azalarak 10 milyar 443 milyon TL’ olurken, Kamu bankalarının net dönem kârı yüzde 21.9 oranında azalarak, 5 milyar 373 milyon TL düzeyinde gerçekleştiği, Katılım bankalarının net dönem kârı ise bu dönemde, yüzde 5.8 oranında artarak 2011 yılı sonunda 803 milyon liraya yükseldiği anlaşılmaktadır.. 2011 yılında da bankalar tarafından tüketiciden alınan yüksek orandaki haksız tutarlar, son 1 yıllık dönemde bankacılık sektörünün (kiralama giderleri, personel giderleri, promosyon uygulama giderleri gibi) işletme giderlerinde yüzde 11,4 oranında artışa karşın, bankalara yüksek karlılık sağlamaya devam etmiş ve bankaların en önemli gelir kaynaklarını oluşturmuştur. Raporda, "Bankacılık hizmet gelirleri ile kredilerden alınan ücret ve komisyonların yanı sıra, aktif satış kazançlarındaki artışa bağlı olarak artan faiz dışı gelirler ve takipteki alacaklar özel provizyonundaki azalış, bankaların karlılığına olumlu katkıda bulunduğu da belirtilmiştir." Küresel krizle birlikte faizlerin kâr marjlarının düşmesiyle, gelirler kalemlerinde ücret ve komisyonların ağırlığını artıran bankaların, bir şubeden diğer şubeye 15-20 lira havale ücreti aldığı bilinmekte ve yoğun tüketici tepkilerine neden olmaktadır. Komisyon, ücret ve hizmet gelirlerinin bankaların toplam gelirine oranı son 1 yılda, 0,7 puan artışla yüzde 13,8'den yüzde 14,5'e yükseldiği raporda yer almıştır. Bankaların 2011 yılında artan işletme giderleri 26,3 milyar TL oldu. Toplam işletme giderlerinin yüzde 65'i tüketiciler tarafından karşılamış oldu. BDDK'nın Bankaların “Ürün ve Hizmet Ücretleri' verilerine göre geçen yıl 10 liralık EFT için 30-35 TL alındığı, Havalede ise bu tutarın 15-20 TL civarında olduğu, Elektronik Fon Transferi (EFT) ile yapılan ödemelerde ücret bankadan bankaya farklılık gösterirken geçen yıl EFT için en düşük ücret 20 lira olurken, EFT miktarına göre 1.000 lira talep eden bankalar bile olduğu da ortaya çıkmıştır. Bankaların hizmet gelirleri ile kredilerden alınan ücret ve komisyonlarda 1 yılda 2 milyar 717 milyon TL artış yaşandı. Bir başka deyişle, Bankaların 2011 yılında hizmet geliri, komisyon ve ücret adı altında müşterilerinden değişik isimler altında aldıkları EFT, havale, kredi kartı aidat ücretleri, komisyon ve bankacılık hizmet gelirleri, önceki yıla göre yüzde 18,9 artışla 17 milyar 104 milyon lira oldu. Bu artışın 518 milyon TL'sini kredilerden elde edilen ücret ve komisyonlar oluşturdu. Kredilerden elde edilen ücret ve komisyonların yüzde 59'u nakdi kredilerden, kalan kısmı gayri nakdi kredilerden elde edildiği, Kredi kartı ücret ve komisyon gelirleri, havale ve sigorta komisyonları ile diğer komisyon ve hizmetlerden elde edilen bankacılık hizmet gelirinde 2 milyar 199 milyon TL'lik artışla, bu kalemler bankacılık hizmet gelirlerinin artmasındaki en temel faktörleri oluşturmuştur. Bankaların hizmet gelirleriyle ilgili fütursuz uygulamalarına 2011 yılında bir yenisi daha eklenmiş olup, hesabın bulunduğu şubeye yatırılan paradan bile masraf adı altında komisyon alınmaya başlanmıştır.
Merkez Bankası kayıtlarına göre 2011 yılında, kredi kartı borcu nedeniyle hakkında takip başlatılan 1.437.284 kişi olmuş, bu sayı önceki yıla göre 5,587 kişi azalış göstermesine karşın borç tutarında artış olmuştur. BDDK verilerine göre ise, 2011 sonu itibarıyla kredi kartı sayısı MB kayıtlarına göre 1.437,284 kişinin toplam 6.249,855 kredi kartı takiptedir. Bu sayı BDDK başkanının açıklamasında yaklaşık 2 milyon kişidir. 2011 yılında, asgari ödemesi yapılarak yaşamını sürdürmeye çalışan sorunlu ve faiz kıskacında olan kredi kartı sayısı ise 12 milyon adedi aşmıştır. Tüketici kredisi kullanım oranı 2011 yılında genel olarak yüzde 18,3 artış göstermiş olup, bu dönemde konut kredileri yüzde 14,6, taşıt kredileri yüzde 13,1 oranlarında artarken ihtiyaç ve diğer tüketici kredilerinde yüzde 22,4 oranında artış göstermiştir. 2011 yılı itibariyle bankalara kredi borcu bulunan tüketici sayısı ise 13 milyon 438 bin kişiye ulaşmıştır. Merkez Bankası kayıtlarına göre 2011 yılında, tüketici kredilerinden kaynaklı olarak 800.474 kişi hakkında takip başlatılmış olup, bu sayı bir önceki yıla göre 54,490 kişi artış göstermiştir. Bir başka deyişle, tüketici kredilerinin takipteki alacak artış oranı, önceki yıla göre kişi bazında yüzde 6,8 oranında artış göstermiştir. 2011 yılında gerek kredi kartı, gerekse tüketici kredilerinden kaynaklı olarak 2.237.738 kişi hakkında icra takibi başlatılmış olup, bu sayı 2010 yılında 1.888,855 kişidir. Buda bankaların bankalrın sorun yokmuş gibi yapay yaklaşımlarına karşın, dikkat çekmeye çalıştığımız konunun boyutunu ve önemini yeterince ortaya koymaktadır. Tüketici kredileri ve kredi kartı borçları son 10 yılda 212 milyar 465 milyon lira arttı. 2002 yılı, 6 milyar 605 milyon lira 2003 yılı, 12 milyar 842 milyon lira 2004 yılı, 26 milyar 448 milyon lira 2005 yılı, 46 milyar 721 milyon lira2006 yılı, 69 milyar 101 milyon lira 2007 yılı, 94 milyar 993 milyon lira 2008 yılı, 117 milyar 133 milyon lira 2009 yılı, 129 milyar 915 milyon lira 2010 yılı, 172 milyar 623 milyon lira 2011 yılı 219 milyar 70 milyon lira Bankaların yasalara ve hukuka aykırı uygulamaları nedeniyle öden(e)meyen tüketici kredilerinin ve Kredi kartı borçlarının sorumlularından biri, fahiş faiz oranı belirleyen Merkez Bankası, bir diğeri ise yasaları ihlal, tüketicileri istismar eden Bankaların tüm haksız uygulamaları karşısında düzenleme/denetleme görevlerini yerine getirmeyen ve çoğu zaman üç maymunu oynayan BDDK dır. Yaşanan sorunları fark ettikleri halde, haksız ve hukuksuz uygulamalara karşı çözüm üretecek önlemler almak yerine, bazı palyatif düzenlemeler yaparak, kredi kartında ödenmesi gereken asgari tutarın artırılması yoluna gidilmiş, limiti 15 bin TL’na kadar olan dönem borcunun yüzde 25’inden, limiti 15 bin - 20 bin TL’na kadar olan dönem borcunun yüzde 30’undan, kredi kartı limiti 20 bin TL ve üzerinde olan kredi kartları hakkında dönem borcunun yüzde 40’ından ve yeni tahsis edilen kredi kartlarında kullanım başlangıcı tarihinden itibaren bir yıllık sürenin dolmasına kadar dönem borcunun yüzde 40’ından aşağı olamayacağını. Bir takvim yılı içinde kredi kartı borcunu 3 defa dönem borcunun yarısından az ödeyenin nakit çekim hakkı elinden alınmasını, bu kredi kartlarının limitlerini de dönem borcunun tamamının ödenmesine kadar artırılamamasını içeren çözüm üretmeyecek bir yönetmelik yayınlamıştır. Önceki yıllarda olduğu gibi, 2011 yılında da kredi kartlarında öden(e)meyen, Tüketici kredilerinde geri dön(e)meyen tutarlardan kaynaklı yaşanan sorunların sorumlusu ise, MB ve BDDK destekli yasaları ihlal, tüketicileri istismar eden Bankalardır. Sözleşmenin bir nüshasının Tüketici Yurttaşa verilmemesi, yasaya aykırı olarak, tek limit yerine her kredi kartına ayrı limit tanınması, Onaya bağlı olmadan kredi kartı limitinin arttırılması, Fahiş oranda Kredi Kartı faizi belirlemeye devam edilmesi, Dünyada olmayan, aylık ve günlük faiz uygulaması nedeniyle, kanunların kesinlikle yasaklamasına karşın, asgari ödeme yapanlardan, temerrüde düşenlerden bileşik faiz (Faizin Faizi) alınması Konut kredilerinin (Mortgage) erken kapatılmasında yüzde 2 ceza uygulanması, Kamuoyunda Sicil affı adıyla bilinen kanunun bankalar tarafından uygulanmamasından kaynaklı sorunlar. BANKALARIN haksız uygulamalarının sonu gelmiyor! 5464 sayılı kanun hükümlerine aykırı olarak mobil elemanlar ve iletişim araçları/stantlar yoluyla kredi kartı dağıtılmaya devam edilerek, Son bir yılda 5 milyonu aşkın kredi kartı dağıtılmasıyla toplam kredi kartı sayısı 51 milyon adet’i aşmıştır. Bankalar, tüketicilerle inatlaşmaya devam ederek kart ücreti/üyelik aidatı adı altında, bir kredi kartından ortalama 50,00-55,00 TL aldığı hesap edildiğinde, Tüketicinin hesabından/cebinden her yıl en az 2,800.000 TL, alınması bir başka haksız uygulamadır. Bankaların, kredi kartı ücreti ve hesap işletim ücreti adı altında tüketicilerden aldıkları tutarlara, tüketici itirazlarını bankaların reddetmesine karşı, Tüketici Sorunları Hakem Heyeti kararları, Tüketici Mahkemelerinin hakem heyeti kararlarını onaylaması ve Yargıtay’ın banka uygulamalarının haksız olduğu kararı vermesine, kart aidatını geri alan tüketicinin kredi kartını tek yanlı ve haksız bir biçimde kapatan bankaya karşı yargının kredi kartın yenilenmesi ile tazminat ödenmesi kararına ve Yargıtay’ın onayına ve bankanın düzeltme talebini reddetmesine karşın, bankaların yasa ve hukuk tanımaz uygulamaları devam etmektedir. Yargıtay’ın 2011 yılında verdiği en önemli kararlardan biri de tüketicinin geriye dönük 10 yıla ilişkin kredi kartı ücretini talep edebilmesine olanak tanımasıdır. 2009 yılı Ekim ayından bu yana ortak ATM uygulamasının faturası tüketici yurttaşa çıkarılmış ve banka kartı ile banka kartı işlevini taşıyan milyonlarca kredi kartıyla yapılan işlemlerde de diğer bankaya ait ATM cihazından 10-20 TL çeken tüketicinin cebinden, yaptığı işlem için 2011 yılında da 4-5 TL komisyon alınmaya devam edilmiştir. Ülkemizde bir yılda en az 1 milyar kez ATM’ de işlem yapıldığı göz önüne alındığında, bu uygulamanın ATM lerin haksız kazanç sağlama aracı olarak kullanıldığı gerçeğini net bir biçimde ortaya koymaktadır. Tüketici yurttaşların bu uygulamaya ilişkin ortak bakış açısı “bu durum Çağımızın Modern soygunu.” olduğu gerçeğidir. Bu haksız durumla ilgili TÖF tarafından taşınan yargı süreci devam etmektedir. Kamuoyunda, “Sicil Affı” olarak bilinen, "Karşılıksız Çek ve Protestolu Senetler ile Kredi ve Kredi Kartları Borçlarına İlişkin Kayıtların Dikkate Alınmaması Hakkında Kanun” ödenmiş kredi kartı borçlarından kaynaklı olumsuz kayıtların silinmesini hüküm altına almasına karşın, bankalar tarafından 2011 yılında da uygulanmamış ve bu süreçte borcunu ödeyen tüketici yurttaşı mağdur etmişlerdir. Bankaların bu fütursuz yaklaşımı devam ederken, borçlara ilişkin negatif kayıtların tutulması yetkisinin Bankalar Birliğinde olması anlaşılır gibi bir uygulama değildir. Bakanlar Kurulu Kararı ile kredi kuruluşlarınca kullandırılan tüketici kredilerinde Kaynak Kullanımını Destekleme Fonu (KKDF) kesintisi oranı yüzde 50 artırılarak, yüzde 15’e çıkarılmasıyla, “kredinin kullanım tarihine bakılmaksızın bütün tüketici kredilerinde” belirlenen yeni KKDF oranı yüzde 15 yasaya, hukuka ve hakkaniyete aykırı biçimde geriye dönük olarak uygulamasının geriye dönük olarak alınmasının yasaya ve hukuka aykırı olması nedeniyle, 2010 yılında yayınlanan Tüketicinin ve Rekabetin Korunması Genel Müdürlüğünün 14.01.2011 tarih, 2780 nolu genelgesinden sonra Yargıtay tarafından da son nokta konularak uygulama iptal edilmiş ancak bazı bankalar haksız kazanç elde etmek adına uygulamaya devam etmek çalışmışlardır. 16 Haziran 2009 tarihinde Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında 32 sayılı Kararda Değişiklik Yapılmasına Dair Kararda, özellikle tüketicilerin mağdur olmalarının önüne geçmek adına Türkiye’de yerleşik gerçek kişilerce döviz ve dövize endeksli kredi kullanılmasını yasaklanmasına karşın, bu tarihten önce borçlanan 41 bin kişinin döviz kredisine yönelik bir çalışma yapılmaması nedeniyle geri ödeme riski 2011 yılında da artarak devam etmiştir. SONUÇ! Yukarıda ayrıntılarını açıkladığımız gibi Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) başkanının “Banka için kredi kartını düzenli ödeyen bir müşteri iyi bir müşteri değil. Bankalar kredi kartı borcunu düzenli ödeyen vatandaştan hiçbir şey kazanmıyor. Türkiye'deki herkes kredi kartını düzenli ödesin, bankalar bir ay sonra kredi kartını iptal eder. Bankalar kazanamadığı bir işi niye yapsın? İfadeleri bankacılık sektörü uygulamalarının ve kamu otoritesinin bakış açısını yaşanan sorunların nedenlerini bütün çıplaklığı ile ortaya koymaktadır. Bu nedenlerle de, Merkez Bankası, kredi kartı faizini fahiş oranda değil de hakkaniyet ölçüsünde belirlediğinde, BDDK nun, bankaların yasaya aykırı haksız uygulamaları karşısında seyirci kalmak yerine, düzenleme ve denetleme görevini gerektiği gibi yapmaya başladığında, konuyla ilgili mevzuat düzenlemelerinde ülke gerçekleri ile tüketici talep ve önerilerinin dikkate alınması ve bankaların mağduriyetler yaratan yasaya aykırı haksız uygulamalarının ortadan kaldırılmasıyla gerçekçi bir yeniden yapılandırma yapılarak, başta Kredi kartından ve tüketici kredisinden kaynaklı sorunlar olmak üzere bankaların yarattığı sorunlara çözüm üretilmesinin mümkün olacağını ya da yaşanan sorunların önemli ölçüde azalacağını biliyoruz.
|