GDO’ya HAYIR!... “Kendi türünden ya da bir başka canlıdan gen aktarılarak bazı özellikleri değiştirilen bitki, hayvan ya da mikro organizmalar “Genetiği Değiştirilmiş Organizmalardır.” (GDO) .” Son günlerde yaygın olarak tartışılmaya başlanan Genetiği Değiştirilen Tohumların ülkemizde ekimine ilişkin yeni biyogüvenlik yasası çıkarılması konusu gündem oluşturmaya devam ediyor. Hükümet, aşağıdaki açıklamasıyla, çıkarmayı planladığı yeni biyo güvenlik yasası ile ülkemizde Genetiği Değiştirilmiş Organizmaların ekimine/üretimine izin verilmesine yeşil ışık yakmış görünüyor. “Kanunun yürürlüğe girmesiyle genetiği değiştirilmiş bitkilerin üretimine izin verilmesinin önü açılacak. Kanunla konulan değişik seviyelerdeki bilimsel eleklerden geçen ve sosyo-ekonomik değerlendirmede yeterli bulunan genetiği değiştirilmiş bitkiler ancak üretim hakkını elde edebilecektir. Genetiği değiştirilmiş bitkilerin izinsiz kullanımı, biyolojik çeşitlilik merkezleri ve organik tarım yapılan alanlara yakın üretimlerle bebek mamaları ve küçük çocuk besinlerinde özel amaçla geliştirilenler hariç kullanımı yasaklanmıştır.” Bu açıklamadan anlaşılıyor ki GDO’lu bitkiler bebeklere, küçük çocuklara ve aslında tüm insanlara zararlıdır. GDO’lu mısırı, soyayı yada diğer ürünleri tüketen bir anne bebeğine süt verdiğinde, bu durum anneye olduğu kadar bebeğe de zarar vermeyecek midir? Bir başka açıdan baktığımızda, GDO lu tohumların ekilmesine izin verildiğinde kolera bakterisi geni taşıyan yonca, tavuk geni taşıyan patates, akrep geni taşıyan pamuk, balık geni taşıyan domates, fındık genine sahip soya fasulyesi gibi ürünlerin doğal çeşitliliğe verdikleri zararlar sonucu yeni (Frankeştayn) canavarların ortaya çıkmasına olanak sağlayacağı açıktır. GDO’lu ürünlerin temel sakıncalarından biri de insan sağlığına karşı olumsuz etkileridir. Bilim insanlarınca, GDO’lu ürünlerin gıda olarak kullanımında insan ve hayvanda toksik (zehir) ya da allerjik etki yapması, antibiyotiklere karşı direnç oluşturması, doğrudan alım durumunda ise insan ve hayvan bünyesindeki mikroorganizmalarla birleşme ihtimali gibi önemli sağlık riskleri ortaya çıktığı ifade edilmektedir. (Brezilya fındığının bir genine sahip olan transgenik soya fasulyesinin, fındığa alerjisi olanlarda alerjiye neden olduğu bilim insanları tarafından yapılan tespitlerden biridir..) GDO’yla ilgil önemli bir başka kaygıda, aktarılmış genlerin doğal bitki türüne atlayarak, bulundukları çevredeki doğal türlerde genetik çeşitliliğin kaybına neden olmaları ile yabani türlerin doğal yapılarında sapmalara neden olarak, ekosistemdeki tür dağılımını ve dengeleri bozmalarıdır. GDO lu tohumlar kısırdır. Bu terminatör (kısır) tohumların ekiminin tarımda ilaç kullanımını azalttığı, verimi arttırdığı yaklaşımı ise sadece masaldır. Yaşam Patentlenemez; Genetik yapısı değiştirilen ürünler patentleniyor. Doğada bulunan genler için verilen diğer tüm patentler meşru değildir. Bunun adı biyolojik korsanlıktır. GDO'lu tarım kendi dışındaki tüm tarım şekillerini ve özellikle ekolojik tarımı yok eden totaliter bir tekniktir. Bu nedenle de GDO’lu tohumlarının ülkemize girişini serbest bırakacak yasa çıkarılmamalıdır. GDO'lu tarımın önü açılmamalıdır. Tarımsal üretimin doğal evrelerine ve ritmine saygılı olunmalıdır. GDO'lu besinlerin üretimi, geleneksel ve yerel beslenme kültürü ve hakkına açık bir saldırıdır. Gelecekte ekolojik yaşama ve insanlığa ne kadar bedel ödeteceği belli olmayan, sistemi tümüyle değiştirebilecek, çıkaracağı sağlık problemleriyle dünyanın düzenini bozacak GDO'lu ürünlerin üretilmesini kesinlikle istemiyoruz. Bu tohumların/ürünlerin Türkiye'ye sokulması önlenmelidir. Çıkarılacak bu yasa ile sadece sebzenin meyvenin tadı değil, hayatın da tadı tuzu kalmayacaktır. Bu daha bir başlangıç, sessiz kaldığımızda “sıra İnsanların genlerinin değiştirilmesine gelecek.” Sosyal devletin birinci önceliği tüketicinin sağlık ve güvenliğini korumak olmalıdır. Konuyla ilgili yasa çalışmalarına derhal son verilmelidir.
|