Tüketicinin barınma hakkı, kira ve konut edinme alanında yaşanan sorunlara bakış; Evrensel Tüketici Haklarından tüketicilerin temel ihtiyaçlarının karşılanması hakkı ilkelerinden olan barınma hakkı son yıllarda gerek konut edinmede, gerekse kiralarda yaşanmakta olan fahiş fiyat artışlarından kaynaklı, kiracı kat maliki ilişkilerinde ortaya çıkan ve her geçen gün artarak büyüyen sorunlar yetkililerce alındığı belirtilen önlemlerle de çözüm üretilmediği açıkça ortaya çıkmıştır. 07.11.2023 tarihinde TBMM de kabul edilen 7471 Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Karar- namede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun içeriği itibariyle, mülkiyet hakkını sınırlayarak, arsa payı hakkının yüzde 30 unun el değiştirmesi anlamına da geldiği anlaşılmaktadır. Kanunda yer alan rezerv alanlara ilişkin hükümlerin yaratacağı boşluklar nedeniyle kontrolsüz el atmalara artan oranda neden olacağı uzmanlarca da ifade edilmektedir. Söz konusu kanunla sosyal konut üretilmesinin önünün kesileceği ve yaşanmakta olan sorunların artarak devam edeceği anlaşılmaktadır. Oysa çözüm toplumsal ihtiyaca göre konut politikalarının oluşturularak hayata geçirilmesi olmalıdır. Diğer yandan hali hazırda özellikle sitelerde yaşanan arsa paylarının paylaşımından kaynaklı sorunların boyut kazanarak devam ediyor olması yanında ortak alan ve tesislerde yaşanan mülkiyet sorunları ve maliyetleridir. Bir diğer konu, Konut, Devre Mülk gibi karmaşık yapıların ortak yer ve tesislerinden kaynaklı mülkiyet ve yönetme sorunlarıdır. Yine Site, bina ve devre mülklerde yönetim planlarının yapıya özgü yapılmamasının getirdiği uygulamada ortaya çıkan sorunlar yanında, kooperatiflerde ortaklara tapu verilmesi sonrasında yönetimin önceki kooperatif yönetimleri tarafından devam ettirilmesinin hukuki olarak sakıncalı olduğu ve olmaması gereken durumlardan olduğu açıktır. Kentsel dönüşümler sırasında ortaya çıkan maliyetler yurttaşlar açısından caydırıcı olmakta, imar planlarından kaynaklı olarak yaşanan sorunlar deprem tehlikesinin her geçen gün arttığı özellikle büyükşehirlerde yaşanabilir güvenli konutların yapılması için engel oluşturmaktadır. Tüketici hakları açısından Gıda da sağlık ve güvenliğe bir bakış; Hammadde, Üretim, Satış, Tüketim süreçleri açısından, Evrensel Tüketici Haklarının Tüketicilerin, Sağlık ve Güvenliğin korunması, Ekonomik Çıkarların korunması, Zararlarının Karşılanması, Bilgi Edinilmesi, Temsil Edilmesi, Sağlıklı bir çevrede yaşaması gibi ilkelerinden hareketle, Gıda maddelerini üretmeye ve işlemeye yardımcı maddeler, Gıda katkı maddeleri, Gıda hijyeni, Güvenli gıda, Kalite, İzlenebilirlik, Kalite kontrolü, Sertifikasyon, Tüketime hazırlama, Etiket, Tanıtım, Bilgilendirme, Denetim, süreçlerinin tüketici haklarına uygun işleyişinin sağlanması açısından, tüketici odaklı bir gıda mevzuatının “Tohumdan, çatala gıda güvenliği” anlayışının tümüyle kavranması ve uygulanması bir zorunluluk olarak karşımızda durmaktadır. Temel amacın; tüketicinin sofrasına gelen gıda ile gıda dışı tarımsal ürünlerin bulunabilir, erişilebilir, tüketicinin sağlık ve güvenliğini tehdit edecek nitelikte olmasının sağlaması yanında, bu alanda yapılacak tüm faaliyetlerin kamusal refahı sağlayarak, gelecek kuşakların ve tüm canlıların yaşam hakkını gözetmesi, ekosistemin korunması, orta ve uzun vadeli, ihtiyaçları temel alan, yerelliği ve kendine yeterliliği önceliyen, adil bir bakış açısını egemen kılmak olması gerekirken günümüzde uygulanan tarım ve gıda politikalarında bu anlayışı görmek mümkün değildir. Özellikle son iki yıl içinde gıda fiyatlarında yaşanan fahiş fiyat artışları büyük ölçüde tüketicinin alım gücünü önemli ölçüde olumsuz etkilemiş ve gıdaya erişimi son derece kısıtlamıştır. Günümüzde sosyal devlet olmanın temel hedefi tüketicinin Tohumdan, çatala güvenli gıdaya yeterli alım gücüyle ürün çeşitliliğine ulaştığı bir sistemi sağlamak olmalıdır.
Tüketicinin Seçme hakkı, Zararlarının karşılanması ile Satış sonrası hizmetlere bakış Tüketicinin evrensel haklarından seçme ve zararlarının karşılanması ve sağlık ve güvenliğin korunması hakkı ilkelerinden hareketle tüketicinin karşılaştığı sorunların giderek artması yanında satın aldığı ürünlerin güvenli olması açısından ilgili mevzuatın etkin bir biçimde uygulanması, eksiklikleri tüketici ihtiyacına yanıt verecek şekilde giderilmesi gerekliliği vardır. Kötü bir ifa türü olan ayıbın, bir mal ya da hizmette ortaya çıkardığı niteliksel eksiklikler nedeniyle tüketicinin seçimlik haklarını kullanma konusunda sadece onarım hakkı dayatılarak mal ve hizmet piyasaları tarafından ihlal edilmektedir. Uygulamada yetkili olmayan servislerin kuralsız, yanıltıcı ve aldatıcı uygulamaları tüketicilerin ekonomik çıkarlarını tehdit eden bir boyuta ulaşmıştır. Bu durum tüketicilerin zararlarının tazmin edilmesini uyugulama da zorlaştırmakta hatta zaman zaman olanaksız kılmaktadır. Satış sonrası hizmetlerden kaynaklı tazminat taleplerine tüketici hakem heyetleri tarafından görevsizlik kararı verilmesi hak arama sürecini sekteye uğratarak, süreçte tüketici açısından hak kayıplarına neden olmaktadır. Servisler tüketicinin bilgilenme hakkını yok sayarak hak ihlali yaptıkları gibi, çoğu zaman da hukuka aykırı bir biçimde verilmesi zorunlu olan belgeleri vermeyerek tüketicinin hak aramasının önü kesilmektedir. Asgari koşulu standart olan ürünlere baktığımızda, standardizasyona uygun ürünlerde, insan can ve mal güvenliği, bitki ve hayvan varlığına ve çevreye zarar vermeyeceğini gösteren CE işaretinin yer alması oldukça önemlidir. Genel kurallar, Yetkili servisler ve Üreticiler standardın oluşmasında temel kriterlerdir. Standart oluşturulma süreçlerinde tüketicilerin temsilinin olmamasının önemli bir eksiklik olması nedeniyle tüketicilerin kurumsal temsili mutlaka yerine getirilmelidir. Rekabetin işleyişi ve hak ihlallerine bakış; 4054 sayılı Rekabet Kanunu içeriği itibariyle, Hakim durumun kötüye kullanılmasını önlemek amacıyla çıkarılmış olup, Rekabete dayalı piyasa ekonomisi yaklaşımlarına yönelik ihlalleri önlemek hedefleri arasındadır. Rekabet olmadan ticaret olmaz, rekabet olmadan tüketici korunmaz anlayışı olması gerekirken, piyasada hakim güç yaratılarak var durumun kötüye kullanılması, Oligopol uygulamaların ortaya çıkmasına Kartellerin, Tekellerin oluşmasına ve gelişmesine neden olur ve sonuçta piyasaya egemen olması sonucunu doğurur. Bir veya daha çok teşebbüsün ortak pazarda veya önemli bir bölümündeki hakim durumu kötüye kullanması dürüstlük ilkesine uygun olmayacağı gibi, ortak pazarla bağdaşmaz ve hukuken yasaktır. Doğrudan veya dolaylı olarak haksız bir biçimde alış veya satış fiyatları veya başka adil olmayan ve hukuka aykırı ticari şartlar koşulması, Üretimin, pazarların veya teknik gelişmenin tüketicinin zararına olacak şekilde sınırlandırılması tüketiciyi mağdur eden uygulamalardır. Bu kapsamda özellikle son iki yılda ülkemiz tüketicilerinin yaşadığı sorunlar maalesef rekabet ihlallerinin de giderek artan oranda boyut kazanmasına neden olmuştur. Rekabet Kurumu (RK), tarafından yapılan açıklamalarda her geçen gün yaşanan ihlaller karşısında yeni soruşturmalar açıldığına ve daha önce açılan soruşturmalarda büyük ölçüde cezalar kesildiğine tanık olmaktayız. Ülkemizde tüketicinin yaşamını etkileyen sorunlar her geçen gün boyut kazanarak artmaktadır. Bugün gerçekleştirdiğimiz sempozyumda konu başlıkları itibariyle, konuşmacıların sunumlarından da anlaşıldığı üzere Barınma, Beslenme, Mal ve hizmetlerde kalite ile rekabet ihlallerinin ortadan kaldırılmasını temel alan konular yaşamsal önemini sürdürmektedir. Sempozyumda uzmanlar tarafından konuşulan yukarıda özetlediğimiz sempozyum konuları aynı zamanda ülkemizde yaşanmakta olan ve tüm tüketicilerin yaşamını olumsuz etkileyen konular olması nedeniyle yetkilileri sorunların çözümünü sağlamak için göreve çağırıyoruz.
|